bugün

entry'ler (4252)

threads

Şu an ki gidişatı ile "Safe Twitter" olma yolunda ilerleyen platform. ilk çıktığında twitter olma yolunda ilerleme hedefi varken şu an baya baya instagram'ın twitter versiyonuna dönmüş. Twitter'da ne kadar linçlenecek post varsa hepsi threads'e doluşmuş durumda.

Dürüst olmak gerekirse Threads bu şekilde bir kitle yaratır ama, ki zaten var gibi de duruyor, Twitter seviyesine gelebileceğini ben sanmıyorum. Ancak Twitter'ın da Elon Musk'ın elinde her seferinde ne saçmalayacağını düşünürsek, ne olacağını kestirmekte sıkıntı.

Sanırım öyle bir ortam oluştu ki iki platformda kendisine has bir kitle elde etti. Twitter'da linç yiyecek tüm arkadaşlar Threads'te kendi kapalı dünyalarında mutlular, Twitter'da da, konularla alakasız post atanları görmedikleri için insanlar mutlular.

fallout

Amazon'da yayınlanan, aynı isimdeki oyunların uyarlaması olan dizi. Jonathan Nolan yine imza bir iş ortaya çıkartmış. Eğer fallout evrenine karşı merakınız varsa, Westworld gibi olan ama Westworld kadar kompleks bir şeyler izlemek istemiyorsanız Fallout gerçekten sizler için biçilmiş kaftan diyebilirim.

Diziyi izlemek istiyorum ama Fallout bilmiyorum diyorsanız, dizi, oyunlardaki detayların çoğunu ya açıklıyor ya da bir şekilde üzerine basıyor. Zaten tüm oyunları bir RPG, dolayısyla gerçek anlamda lore seviyesinde bir ilerleyen hikaye söz konusu, keza dizi de bu lore'un öyle aşırı dışına çıkmamış diyebilirm. Aşırı hakim olmasam da 3-4-ve New Vegas bitirmiş birisi olarak öyle aşırı gözüme takılan bir şey olmadı.

Çok aşırı spoiler olmayan ama kimi izleyicinin keyfini kaçırabilecek şeyler olduğunu düşündüğüm için spoiler altında yazacağım bir kaç detay var.

--spoiler--
Dizi, oyunlardaki bazı parçaları almış. Bazı noktalara da fanlar coşsun diye çok el atmamış. Bence girişmemeleri de iyi olmuş, çünkü hem sonraki sezonlar için yeni materyale ihtiyaç duyacak. Deathclaw falan mesela sadece ufak bir detay olarak var ama hiç görünmüyor. Keza Super Mutant askerler falan hiç hikayenin bir noktasında mevcut değiller. Daha da biz muhtemelen bir sürü bambaşka faction daha göreceğiz, hiç biri şu an için piyasada yoklar.

Dizinin şöyle bir avantajı da var, bu bir RPG olduğu için istediği gibi karakter yazabilir ve istediklerini yapabilirler. Yani hikayenin bir noktasında başrollerimizi komple kaldırıp yepyeni bir hikaye yazabilir. Fallout buna çok açık, Fallout aslında büyük bir dünyadaki küçük küçük insanların hikayelerinin anlatıldığı hikayeleri barındırıyor. Dizide de aslında farkında olmadan bolca gördük, daha da göreceğimizi düşünüyorum.

Bir de dizi, gerçekten Fallout 4'ün estetiğini çok almış görünüyor. Bazı lokasyonlar birebir Fallout 4'ten alınma. Muhtemelen de bu devam edecektir diye düşünüyorum.

--spoiler--

resident evil

Aynı isme sahip hem film hem de oyun serisine sahip olan Capcom fikrimülkü. Filmler yerine ben biraz oyunlardan konuşmak istiyorum.

Oyunlardaki ana seriyi yakın zamanda nerdeyse baştan sona kadar bitirdim. 0-1-Revelationslar harici oynadım. Onun dışında yok Resident Evil Chronicles, yok Code Veronica gibi bir sürü oyun da var, açıkçası oynamadım, Revelations serisini belki bir noktada tüketebilirim, ya da ilk oyunun da bir güncel remake'i gelirse tüketebilirim ama diğerlerine pek bakmak gibi bir gayem yok. O kadar inişli ve çıkışlı bir seri ki Resident Evil, gerçekten bir ders niteliğinde sayılabilir.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum, seri içinde çok rezil oyunlar da mevcut. Ama hepsine şöyle iyimser bir gözle bakabiliyorum, öyle ya da böyle, sürekli oyunlarında bir yenilik yapılmaya çalışılmış, bu yandan çok takdir ediyorum. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim, bence bu seri bir korku oyunu olmaktan çok bir gerilim oyunu. Korku unsurları öyle ya da böyle var ama bence gerilim dozu daha ağır basıyor.

ilk oyunu oynamasam da çok takip ettim. ilk oyun zaten serinin temellerini atan iş. Tam anlamıyla neyin ne olduğunu kestiremediği için Shinji Mikami abi biraz bazı noktalarda abartmış diye düşünüyorum, örümceklerdi, yılandı falan pek Resident Evil temasına uymuyor, ama ilk oyunun da serinin iyi oyunlarından olduğunu defalarca kez duydum.

Resident Evil 2, gerçekten çok çok çok iyi bir oyun. Ben bir PC sahibi olduğum için Remake ile tanışma şansım oldu, güzel bir metroidvania gerilim oyunu. Orijinali nasıldır bilemiyorum ama, oyun ağzına kadar bulmaca ile dolu olduğu halde o kadar güzel oyuncuyu yönlendiriyor ki tıkanmışlık hissi yaratmıyor. Her ne kadar second run'ın baştan sona olması bana biraz fazla gelse de, güzel bir iş. Tüketilmesini net tavsiye edebilim. Game Pass'te de şu an var, bence kütüphanenin şu an en değerli işlerinden biri. Hideki Kamiya imiş yönetmeni de, gerçekten ismi çok bilinmeyen ama şahane işlere imza atmış bir yönetmen.

Resident Evil 3 yine benim Remake ile tükettiğim bir iş. Çok iyi bir ikinci oyundan sonra kesinlikle bir düşüş, ama yine de piyasadaki işlerin genel olarak üzerinde bir yapım. Remake ile acayip kırpılmış bir iş olsa da yine de fena değil bence. ikinci oyundan sonra ciddi bir düşüş gözlemlemeniz mümkün, ikinci oyundaki o puzzle dinamikleri azaltılmış, daha lineer bir hale getirilmiş *, daha böyle bir yani hikayenin nereye gideceğini kendileri bile bilmediği için baya ortada kalmış bir iş. Çünkü Jill Valentine'ın hikayesini ilerletmenin dışında hikayeye gerçekten seriye doğrudan bir şey kattığını düşündüğüm bir detay yok. Bir spin-off oyun gibi, konuları açıyor ve kendi içinde kapatıp gidiyorlar.

Resident Evil 4 yine benim Remake ile tükettiğim ve serinin gerçekten de en iyi işlerinden biri. Orijinalinin de bir bu kadar iyi olduğunu yine duyuyordum, remake ile deneme şansım oldu ve, gerçekten de özlediğim o adventure action oyununu bana geri verdi. Shinji Mikami yine yönetmen koltuğuna geçmiş ve seriyi bambaşka bir noktaya çekmeye karar vermiş, çok emin olmamakla birlikte çok iyi bir iş mi yapmış yoksa ya Racoon City den süregelen oyunun esprisini tamamen bir kenara bıraktığı için kötü mü etmiş doğrusunu söylemek gerekirse bir tık emin olamıyorum. Ama şu bir gerçek ki Resident Evil'ın bu kadar popüler bir seri olmasındaki en büyük halka RE4 kesinlikle.

Resident Evil 5 öncesinde Revelations 1 oyunu var, orada bir takım senaryoya etki eden detaylar var, o yüzden bilemiyorum ama, RE5'e 4'ten geçince bir noluyoruz etkisi yaşamamak için Revelations oynamak gerekiyor diye düşünüyorum. Bende oynamadım, yaşadım. RE5, gerçekten çok rezil bir oyun. Mantık olarak çok bariz şekilde 4'e benzer bir oyun yapalım, ama co-op olsun ile yola çıkılmış ama, nerde o 4'ün şahane yapısı, nerede 5. Oyun co-op olduğu için rezil değil bu arada, 4'ü gerçekten anlamadıkları için rezil bir iş. Sizi saçma sapan şeylere sürekli yönlendiriyor, düşmanlar 4. oyunla birlikte bir tık saçmalamışlardı, roketatar falan kullanır hale gelmeleriyle, ama iyi bir oyun olduğu için göze batmıyordu. Burada ise artık motorsiklet kullanıyorlar, gemi falan kullanıyorlar. Bosslar deseniz ayrı bir saçmalık, gerçekten ne yapacağınızı tam anlamıyorsunuz. Oyunda genel olarak bir kendini ifade etme kabızlığı var. Ama en azından şu var ki, orijinal Resident Evil hikayesini bir nebze de olsun devam ettiriyor ve bir dönemi finalize ediyor. Bu hem iyi hem de kötü bir durum, çünkü 6. oyunda özellikle bu durum net belli oluyor.

Resident Evil 6, 5'in o hala eski nesil hissettirdiği dönemden tamamen kurtulup yeni nesil bir oyun olması ile bir artıya sahip. Yine 5. oyunda uğraştıkları co-op mekaniklerini çok daha yüksek doz bir aksiyon ile tükettirmeyi hedeflemişler. Mekaniklerin iyileşmesi dışında bu oyun gerçekten çok kötü bir oyun. 5. oyunda bahsettiğim bir dönemi kapatmış olmalarının verdiği ağırlığın altında inanılmaz ezilmişler. Korkunç bir hikaye arkına sahip. Çok uzun olsun insanlar döndüre döndüre oynasılar diye hem bölümler uzun hem de sıkıcı. Hem de kadrosunu o kadar boş beleş karakterler ile doldurmuş ki tamamen çorba. Yine hakkını yiyemeyeceğim detay olan, multiplayerda oyuncuları birbirine denk getirmeye çalışmaları takdire şayan, bir kaç kere denk geldim 2024 senesinde, hala oynayan bir kitle var çünkü, ama yine de oyun gerçekten çok rezil. Hikayesini bile doğru dürüst anlatamıyor. Bu oyunun, Resident Evil evrenine ne kattığı konusunda da tamamen şüphelere sahibim, çünkü yine 3. oyunda olduğu gibi kendi içinde olup bitiyor her şey ve gerçekten çok minimal katkılar dışında seriye artı katacak hiç bir şey yok. 30 saat gibi ciddi bir süre de sürmesi ayrı bir sıkıntı.

Resident Evil 7, benim de seriye aslında ilk ayak bastığım oyun. Evet önceki oyunlardan haberdardım ama, ben seri ile tanıştığımda Resident Evil markası artık iyice saçmalamış bir seri olarak anılıyordu bu 5-6 davasından sonra özellikle. 7 nin de bir soft-reboot sayılabilecek yapısından ötürü hem sıcak geldi. ilk gördüğümde ilgimi çekse de walking simulator gibi duran yapısından dolayı uzak durdum uzun süre ama, sonrasında tükettim. Seriye olması gereken havanın verilmesinin yanı sıra üretilen Baker ailesi, Ethan Winters ve eşi falan gerçekten seriye ciddi anlamda seriye girişi hem kolaylaştırıyor hem de artık çorba olmuş olan karakterleri dışarıda bırakması gerçekten oyunu ciddi durulaştırmış. Bir noktada yine serinin köklerine selam çakılıyor ama, yani bir iki cümlelik detay bilmeniz bile bu oyunu tek başına oynarken alacağınız zevki bence pek azaltmaz diye düşünüyorum.

Resident Evil 8: Village ise 7. oyunun üzerine koyularak ilerlemiş olan serinin bir diğer bombası. Özellikle 4. de oynadıktan sonra temeldeki benzerliğini kaçırmak pek mümkün değil. 7. oyunda belki konsept aşamasından çıkamamış tüm fikirlerin artık hayata geçirildiği bir eser olmasıyla o oyunun temelleri ile tam bir oyun olmuş dedirtiyor kesinlikle. Gerek aksiyonuyla gerek macerasıyla şahane bir iş yine Village. 7. oyunu oynamayı biraz gerekli tutuyor, eski oyunları da oynarsanız size güzel trivialar veriyor işin doğrusu. Ama triviaları kaçırsanız da pek üzülür müsünüz sanmıyorum, biraz ölümüne fanatiğiyseniz bu detaylar sizler için aşırı önemli olabilir ama yani Resident Evil serisinin kendi içinde bile bence gayet tutarsız bir loreu olduğu için kaybetmemek ne kadar mühim bilemedim. Şu an mesela ben bu detayları biraz da olsa yakalıyorum, ama Village'dan aldığım keyfi öyle alıp arşlara çıkartmadığını söylemem gerekiyor.

Resident Evil için de aslında birden çok birbirine temas eden ama doğrudan etkilemeyen şeyler mevcut.
Öncelikle Stars ekibinin dönemi, bu era, Chris Redfield, Jill Valentine'ı, Albert Wesker'ı falan içeren dönem. Orijinal oyunun ortaya attığı ekip. Şu an için hala hikayede rolleri var, ama direkt ana koltukta oturmadıkları için biraz oyunu orijinal eserlere bağlayan köprü görevi görüyorlar bana sorarsanız. Hoş çok daha detaya inerseniz önemleri mevcut, ama yani bence o kadar da katkıları var diyemem.

Leon Kennedy dönemi, bu karakter 2 ve 4'te özellikle başrol koltuğuna oturuyor. Ada Wong gibi serideki sıradan karakterlere kıyasla ilginç kalan bir karakteri de hikayeye katıyor. 6 da da mevcut olan Ada, 3 oyunda da hemen hemen aynı mantıkla başlayıp aynı noktaya doğru evriliyor. Bu ekip en son 6. oyunda mevcut, şu an için 6 dan sonra ne olduğunu açıklayan en fazla Revelations 2 oyunu vardır, onu da oynamadığım için bir şey diyemiyorum.

Son olarak Winters dönemi, 7 ve 8 de meydanda olan dönem. Pek eski ile bağı olmayan, komple yeni üretilen bir dönem.

Şimdilerde ise 9. oyunun konuşmaları var ve oyunun büyük olacağı konuşuluyor. Hatta bir tık açık dünya bile olabileceği dedikodusu var. Benim tahminim gerçek anlamda bu farklı farklı dönemdeki karakterleri birleştirmek gibi bir planları var. Bildiğim kadarıyla bu ekibin yolları sadece 6 ve Revelations oyunlarında kesişiyor, 6 yı bir kenara bırakırsak tam bir ana senaryo oyununda yoklar. Muhtemelen bu darmadağın olan ekibi, numaralı bir ana oyun etrafında toparlamak isteyeceklerdir. iyi de çıkarsa valla oynarız da, umarım iyi çıkartırlar. Hoş Capcom, RE7 den beri çıkarttığı tüm büyük titlelarda falsosu yok. Gerek Devil May Cry 5 olsun, Monster Hunter'lar olsun, yakın zamanda çıkan Dragon's Dogma 2 olsun hepsinde çok başarılı gidiyorlar. Ben aynı başarıyı Resident Evil 9 la da ilerletmelerini bekliyorum. Hatta yazın E3 döneminde de bir teaser trailer gelmesini de bekliyorum. 2025 kış döneminde de çıkışını görürüz diye düşünüyorum açıkası. Şu virüsleri de doğru düzgün toparlarlar umarım, bir oyunda küf çıktı diğerlerinde alfabenin her harfine sahip bir virüs adı falan var, vallahi sorsanız hangisi ne iş yapıyor diye hiç bir fikrim yok. Biri çiçek koklar zombie olur, diğeri laboratuvarda üretilir, biri gider sağdan soldan bir şeyler bulur falan filan, kaldıralım şunların hepsini bir doğru düzgün temele bağlayalım da artık. Bu zamanda bu kadar köklü eser olup sanırım bu kadar darmadağın bir hikaye anlatımına sahip başka eser olmayabilir.

Edit: Revelations 1'i oynadım, ikinci oyundaki iki oyuncu ile oynama gerekçesi ile erindim, internetten baktım hikayeye. Yani inanılmaz detayları burada öğreniyoruz diyebileceğim hiç bir şey yok iki oyunda da. Belki ikincisinde biraz olabilir ama. Ana seriden gitseniz pek bir şey kaybetmiyormuşsunuz bana sorarsanız özetle.

diablo 4

Game Pass'e gelmesiyle hayatımda ilk defa Diablo oynamam vesile olan oyun ve pek herkesi memnun etmeyecek şeyler söylemeye geldim. Her ne kadar benzer oyunları tüketmiş olsam da bir yere kadar (bkz: torchlight) (bkz: the incredible adventures of van helsing) gibi, hep bir noktada bırakmıştım. Çünkü bir noktadan sonra aşırı sıkıcı gelen bu tarzı diablo gibi bir isimden oynarsam belki fikrim değişir, bunlar muhtemelen o kadar iyi işler değildir diyerek giriştim. Aslında Path of Exile son zamanlarda daha çok sükse yapsa da, bana başlayıp biten bir iş lazımdı, onu oynamaya pek sinirim yetişeceğini sanmadığım için girmedim.

Bence bu janr, çok ciddi bir gelişme göstermedikçe kesinlikle ve kesinlikle çok sevenine harici insanlar için ölmüş. 2000 lerin başı için ne kadar ilginç bir janra olsa da artık bence hiç bir çekiciliği yok. internette biraz aradım bu tezimi destekleyen ya da çürüten bir şey var mı diye de, bulamadım ama gördüğüm kadarıyla özellikle genç kesimin ilgisini dahi çekmemiş bu iş, bence çok mantıklı. Bence en fazla League of Legends, Dota gibi oyunları oynayan ama Diablo adını hiç duymamış kişileri cezbetmiştir diye bir düşüncem var ama, o oyunları tüketen kitlenin de ne kadar sadık olduklarını düşünürsek pek ciddi bir geçiş olduğunu düşünmüyorum. Bu işin tüketicisi bariz şekilde zamanında Diablo 2 oynayarak ömrünü heba etmiş kitlenin ilgisi dışında ciddi şekilde insanların ilgilerini çektiğini sanmıyorum.

40 levela kadar falan geldim iki gün gibi bir süreçte, aslında niyetim de ana senaryoyu falan bitirip sonrasında bir şeyler söylemekti, sanırım 50 leveldan sonra karakterlerde değişim de oluyor ama, yok yani sabrım yetmedi. Oyundan alacağım keyfi arttırabileceğini düşünerekten buildimi de 3-4 defa değiştirdim, yok. Farklı karakter ile de sabrım olur mu hiç bilmiyorum ama sanmıyorum. Oyunun en sıkıcı yanı benim için, sonlara doğru belki gelişiyor olsa da, taktiksel bir yaklaşım falan yok. Hani yok şu skilli at sonrasında bunu yap falan diye bir taktik önerilebilir, eyvallah ama, o da oyundaki karakterinizin o an yapabileceği tek taktik. Başka bir taktiğe geçmek istiyorsanız illa ki ya respec yapacaksınız, ya da yeni karakterle ilerleyeceksiniz. Sürekli aynı şekilde oynamak ister istemez aşırı oyuncuyu sıkıyor. Bu bosslarda dahi bu şekilde, aynı yolları kullanarak daha çok vurarak düşmanlarınızı indiriyorsunuz, en fazla gimmickli olan da yok işte etraftaki minionları öldür de vurabilecek hale gel, yok ışınlanıyor, yok sağdan soldan can çekiyor falan, piyasadaki en standart boss üretme taktikleri. Üzerinize taktığınız itemlar da keza stat dışında oynanışınızı değiştirmiyor. Bir yere kadar level atlayıp oynanışınıza çeşit katıyor olsanız da bir noktadan sonra o level atlama o kadar yavaşlıyor ki, aynı şeyi spamlemeye başlıyorsunuz. Ekran başında kaç defa uyuklarken kendimi buldum emin değilim.

Ben bu oyunun oyuncusu net değilmişim bunu da anladım, ama bence bahsettiklerim de benim kişisel zevklerimden öte gerçek sorunlar bütünü. Ama insanlar benim düşüncemin aksine bunu aylarca yapabilecek sabra sahipmiş. Keşke ben de böyle olsam, sürekli yeni oynayacak ne var diye bakmaktan kurtulur, kötü kötü oyunları bile bir şekilde oynamazdım. Böyle Witcher 3 falan çıkana kadar gömülürdüm Diablo'ya, o çıkınca bakar geri dönerdim falan.

persona 3 reload

Persona 3 oyununun 2024 yılında çıkan yeniden yapımı.

Uzun zamandır bir oyun beni bu kadar sinirlendirmemiştir sanırım. Bu oyun gerçekten firmanın müşterilerine attığı tertemiz bir nostalji kazığı. Millette gayet memnun görünüyor, bence durum baya vahim. Bu oyunun 70$ lık etiketini ele alarak eleştireceğim. Bu oyun çünkü belki 30$ ı hakeder, bana sorarsanız 20$ falan ancak eder.

Şöyle başlayayım, gerçekten Persona 3'ü deneyimlemek istiyorsanız bu remake'e hiç ihtiyacınız yok. Orijinal sürümü ile de gerçekten hiçbir şey kaybetmezsiniz. Hatta daha fazlasını bile alırsınız çünkü en azından orijinal sürümde DLC'de dahil, burada abimler sonradan ekleyeceklermiş.

Remake denince sizler ne beklersiniz bilmiyorum, ama benim beklediğim şeyler şunlar, belki senaryonun daha iyi hale getirilmiş olması, oynanışta, eğer oyunun muadilleri varsa, onlardaki yenilikleri bu oyuna implement etmeleri, daha sıkı kontroller ve gerçekten bu işin çıktığı yıla ait bir ürün gibi hissettirmesi. P3R'da bunların hiç birisi yok.
Öncelikle oynanıştan başlayalım. Oyunun en büyük iddialarından biri olan visual novel gibi olan gerçek hayat kısımlarının ete kemiğe büründürülmesi. Sağolsunlar bunu yapmışlar, ama Persona 4'te olduğu gibi yapmışlar. Her yer minicik kutular ve başka bir yere gitmek isterseniz loading yiyorsunuz. Aynı şekilde büyük oranda da bu alanların sabit kamera açısında olduğunu söylemekte de fayda var. Yani öncelikle ne loadingi? PSP'ye mi yapıyorsunuz oyunu? Hadi el konsoluna çıkartacağız dediniz diyelim, en güçsüz cihaz da Switch diyelim, Switchte bile millet Zelda yapıyor. Hadi siz Zelda yapmayın da, bu nedir?
Gelelim diğer kısma, oyundaki diyaloglara, diğer iki oyunda da belli noktalarda seslendirme vardır, belli noktalarda yoktur. Bu ana görevlerde de dahil, nerede olmadığını kestirmek biraz zordur. Burada da aynen devam ediyor. Ya altı üstü Japonca ve ingilizce seslendirtiyorsun. Hadi yan görevlere koyma, anlarım, ana görevde de yok.
Aynı şekilde sunum tarafından devam edeceğim, hala sizinle etkileşime giren tüm NPC'ler yalandan bir animasyon yapıyorlar. 70$ lık etiketle 2024 yılında çıkıyor bu oyun. Takdir sizin.
Dungeona gelelim, o da ayrı bir facia. 5. oyunda tüm dungeonları elle dizayn etmişlerdi ve şahanelerdi. Burada yine Persona 4 gibi prosedürel olarak oluşturuluyor. Neden? Diyebilirsiniz, bu oyunda tek bir dungeon var onun için de, yani 250 katlı dungeon yapmak zorunda değilsiniz ki. Yap 15-20 katlı, doğru dürüst üzerinde çalışılmış olsun. Hepsi birbirinin aynısı 250 katlı dungeon ne işimize yarayacak, manyadınız mı? Keza yine tüm katlar prosedürel, insan en azından 20-25 tane şablon oluşturur da onlar rastgele döner, yok abi.
Düşmanlarla etkileşim de de yine dönmüşüz Persona 4'e. Oyunda bir avantaj mekaniği var ve eğer düşman sizi farketmezse avantajı siz alıyorsunuz. 5'te yine bu sağa sola saklanıp küt diye vurabilerek yapılıyordu, burada ise arkasından gidip küt vuruyorsunuz. Yani komik. Zor değil ya, sağa sola gizlenecek alan falan koyabilirlerdi, yapmamışlar. Eski oyunda neyse aynen koymuşlar. Shadowlar da bu şekilde zaten, ona artık hiç bir şey diyemiyorum.
Haritalar ve düşmanlar prosedürel olduğu için katlarda bulacağınız her item tüm dungeondaki aggroları restartlıyor, yani 4. oyunun klasik saçmalıklarıydı, yine var.
Keza yine 5'te çok iyileştirdikleri ve burada hala olan, düşmandan eğer çok güçlüyseniz, üzerine koştuğunuzda otomatik olarak öldürüyordunuz, onu da kaldırmış abimler. Eğer koşa koşa geçeyim demezseniz her savaşa tekrar tekrar girmek zorundasınız. Maksat oynanış uzasın.
Etraftaki dükkanlarla etkileşim de dönmüş taaa eskiye. Eğer o dükkan ne iş yapıyor diye biliyorsanız her şey güzel, ama ya ne yapıyordu derseniz dönüp text okumak zorundasınız. 5'te yine çözdükleri şeyi hop geri almışlar.
Oyun Türkçe geliyor diye şaşırmış ve heyecanlanmıştım. Bu çeviri bildiğiniz eski Google çeviri. Özen falan gösterilmemiş, mecazı falan yok çevirinin, ne ise direkt onu çıktı olarak vermişler.
Şu an hızlıca aklıma gelen saçmalıklar bunlar. Daha oynasam daha da çıkar ama sanıyorum devam etmeyeceğim. Çünkü bu oyun 2024 yılında çıkmış olsa da hala orijinal oyundaki tüm dizayn seçimlerine aynen sahip. Devam oyunlarında düzelttikleri şeyleri bile eklemek, oyundaki bazı sistemlerde de revizyon gerektirebileceği için onları bile eklemeye yeltenmemişler, aşırı tembel bir remake.

Ben bu oyunu Game Pass üzerinden oynadım. Bu oyun 70$ etiketiyle satışa sunuldu, tekrar hatırlatmak isterim. Bence rezil bir remake, hatta remake demeye bin şahit ister. Remaster falan ancak olur, hatta onu da oyunun sahiplerine bedava verirler, abi zaten var sende, biz eski sürümü kaldırıyoruz artık buradan devam et falan diye. 70$'ınızı çöpe atmayın.

starfield

Garip bir optimizasyonu olan oyun. Muhtemelen ekran kartı update'i istiyor, Nvidia ile işbirliği ile çıkmadığı için muhtemelen Starfield için driver baya geç gelecek. Oyunu 2060 Mobile ile oynuyorum, FSR hiç bir etki yapmıyor. Low grafiklerde 40 fps civarı veriyor. Dedim ki ya Ultraya alayım napacak, 50 fps veriyor, şaka gibi. Açık alanlarda bir 20-30 arası gidip geliyor falan, pek güzel bir deneyim sunmuyor şu an. Ama daha oyun herkese release olalı bir kaç saat oldu, muhtemelen driver da gelir, toparlar. Şu an çok üst düzey bir kartınız yoksa bekleyin derim. 3070 veya üzeri bir şey olmadıkça Starfield pek oynanabilir değil şu an.

hi fi rush

Xbox için exclusive olan Bethesda yayıncılığındaki Tango Gameworks oyunu. Shinji Mikami'nin ritim hack and slash oyunu.

eyt

Güruhun büyüklüğünden ve kesinlikle laf dinlememeye yeminli olmasından kaynaklı, tüm ülkeyi kocaman bir akıl tutulmasına sokmuş olan mevzu eyt.

Mevzuyu hiç bilmeyenler için kısaca açıklayayım, 1999 yılı öncesinde emeklilik şartı 65 yerine gün sayısı olarak hesaplanıyordu, 99 ve sonrasında hala çalışmaya devam edenler de 65 yaş şartı ile emeklilik formülüne geçirildi. Bu sebeple de ortaya bir sorun çıktı, çıkan soruna karşı yapılan eylemin adı eyt.

Şu konuda insanlara katılıyor ve hak veriyorum, 65 yaşına kadar kimseyi çalıştırmak insani değil. Bu zaten bariz şekilde insanlara emekli parası ödememek adına yapılmış bir uygulama. Ama 30-40 lı yaşlarda da emekli olmak biraz ayıp değil mi? Ayıbını geçtim, bunun için bas bas bağıran insanlar acaba zaten bu kadar enflasyonlu bir dönemde bunun ne kadar bir yük getireceğinin farkındalar mı, ya da daha güzel soru, umurlarında mı çok merak ediyorum.
Emekli parası olarak gelecek para zaten daha elinize geçmeden reel anlamda erimiş olacak. Emekli maaşı da her daim enflasyon oranının altında bir zam aldığı için ufak ufak o da eriyecek. Alım gücü inanılmaz düştüğünde de zaten koştur koştur iş aranacak. Paranın değer kaybetmesi haricinde gerçek anlamda hayatımızda hiç bir şey değişmiyor.
Bundan bir sene öncesine kadar Lübnan'daydım. Lübnan bunun öncesinde bizim şu an yürüdüğümüz saçma sapan yolu yürümüş ve şu an bilmem kaçıncı defa iflasını açıklamış bir ülke. Ben ordayken evlere elektrik faturası geldiğinde insanlar şaşırmıştı, oha elektrik için para mı ödeyeceğiz diye. Orada bir emeklilik sistemi şahane. Yok. Şaka bir yana resmi bir emeklilik sistemi var mı yok mu bilmiyorum ama varsa da var demeye bin şahit gerekiyor. Neden, doğru düzgün bir ekonomik disiplin olmadığı için.

Benim yaşım genç, benden de genci var mesela, bizim suçumuz ne? Her jenerasyon kendinden sonra gelecek jenerasyonun hayatını kararta kararta mı ilerlesin? "Analarımız babalarımız bize bunu yaptı biz de çocuklarımıza daha kötüsünü yapalım". Gidişat Lübnan. Canınızdan çok sevdiğiniz her fırsatta ölüp bittiğiniz evlatlarınızı göz göre göre ateşe atıyorsunuz bunun arkasında durarak kusura bakmayın. Yaptığınız şey yüzünden bugünkü ekonomik lale devri bittiğinde birilerinin bu hesabı ödemek zorunda olacağı için belki de emeklilik yaşı 70'e çıkacak. Neden, çünkü büyük bir şımarık insan güruhu 40 2023 yılında emekli olduğu için.
Yanlış anlaşılmasın bu arada, ben insanların haksızlığa uğratıldığını düşünüyorum. Ama bu işin doğru çözümü için de oturulup doğru dürüst bir formül bulunması gerekiyordu. 6 yaşında çocuklar gibi ona yok buna yok sadece benim istediğim şey istediğim şekilde olsun şımarıklığı ile yaşayacaklarımız ortada.

Bu suçun en büyük paydası da kusura bakmasın siyaset ve televizyonlar. Muhalefet kendince popülizm yapmak için bağırdı da bağırdı. iyi halt yediniz kardeşim. Gel çık sağda solda ekonomik istikrar anlat, şöyle reform yapacağız böyle yeniliklere gideceğiz diye anlat anlat sonra popülizm derdine eyt savun. Televizyonlar da aynı şekilde, çıkıp eyt diye bağırdılar. Aman eyt şöyle aman eyt böyle. En son seçimin elden gittiğini de farkedince Erdoğan yıllarca vermem dediği şeyi de vereceğim diye dedi zaten, olay oradan kopuyor.

Sevgili EYT'li. Ben bu yazıyı yazarken en son Erdoğan sadece "şartsız şurtsuz herkes eyt li kimseyi mağdur etmeyeceğiz" minvalinde bir laf etti. Ben sana bundan sonra olacakları söyleyeyim.
Bu konuda şimdi ağza bal çalındı, şimdi zafer sarhoşluğu bir kesim için bitmiş olsa da öbür kesim için devam ediyor. Bu hava dağılana kadar beklenir bir ses çıkartılmaz. Sonra insanlar şikayet etmeye başladıkları noktada bunun detayları açıklanmaya başlar, belki bir tarih verilir. Verilirse de seçimden sonrası işaret edilir. Sonrasında bunun propagandası başlar, hele de muhalefetten "eyt bütçeye bir yük" gibi bir laf gelirse üff. Başlar bunun propagandası, işte bakın biz size tarihi de verdik, siz bize oy verin emekli olun denecek. Diğer partiler size bunu vermez siz bizim iktidarımızla devam etmelisiniz denecek. eytli arkadaşlarımız da "aman yıllarca bağırdık bir ihtimal doğdu, biz seçimi bize söz verene verelim de bizim işimiz bozulmasın" diyerek büyük kısmı bunca yaşananı unutup kütür kütür oylarını verecekler.
Sonrası tabii duruma göre değişiklik gösterir.
Kazandığı senaryolarda, ya gerçekten söz verildiği gibi direkt verilir ve piyasadan 20 lira altındaki tüm paralar tedavülden kalkar.
Ya da verilir ama bunun kademeli olması ile alakalı plan program çıkar. Seçim de çoktan geçtiği için artık sonraki seçime kadar sündüre sündüre paraları verirler.
Kaybettiği senaryoda da benzer şeyler olur aslında. Ekonomik genişleme sonrası paralar harcanana kadar lale devrine devam ederiz, harcandığı noktada aşırı bir parasal sıkılaşmaya gideriz.

O laf bir kere ağızdan çıktı, bu iş öyle ya da böyle verilecek. Ben yine söylüyorum, verilmesin demiyorum, sonuçta yolda giderken at değiştirmek ayıp bir şey. Ekonomik olarak düzgün bir durumda olsak keşke, gerçekten belki biraz sıkılarak insanların hakkı verilse. Bu bile aslında dünyadaki şartlara bakılınca ciddi bir şey, internette iki tıka bakıyor dünyadaki emeklilik yaşları, 40'lı yaşların yakınına bile emeklilik için gelen yok. Gördüğüm en iyimser olanı Endonezya'ydı ki o da 58.

1 sene öncesine kadar Türkiye Lübnan, Venezuela gibi olur mu argümanlarına cevabım hep "yok lan o kadar olamayız" seviyesindeydi. Ama gelin görün ki insanlar ülkedeki sistemi o kadar çok zorluyorlar ki yani bu konudaki fikirlerim ciddi anlamda terse dönmeye başladı. Bir nesil mecburen 2000 li yıllarda fedakarlık gösterip önceki zamanlarda yaşanan saçmalıkların bokunu temizledi. Sonra o dönemin başını görenleri evini arabasını aldı, erken emeklilik hakkını da alıp piyasadan çekildiklerini düşünüyorlar. Valla hem kendinize hem de bize ediyorsunuz yaptığınızla. Cidden bu dar boğazı çözecek artık bir maden yatağı falan mı buluruz, petrol mü çıkar, teknolojik bir şeyi mi patentler satarız bilmiyorum da, bu tarz mucizeler olmadıkça freni boşalmış araba gibi bayır aşağı çarpmayı bekleyeceğiz.

sekiro shadows die twice

Tüm souls külliyatını bitirdiğim halde yıllardır elimi sürmediğim From Software oyunu idi. indirimlerde yakalayınca ve zam gelir şimdi mantığıyla aldım, o kafayla da bitirdim.

Beni uzak tutan ilk etmen oynanıştaki farklılıktı, Souls oyunları ile Sekiro ne kadar benzer olsalar da farklı oyunlar. Souls oyunları dodgelamak üzerine kuruluyken Sekiro'da dodge'un çok büyük oranda bir anlamı yok, amaç asıl parry üzerine kurulu. Posture kırma gibi opsiyonlar da bu parry üzerine kurulu. Souls'lardaki gibi inanılmaz anlık bir sistem yok ama yine zamanlamanın önemi söz konusu. Yine karakterinizi kasarak ilerleyemiyor olmanız da bir etmen, soulslarda level atlayarak bossu geçmeniz olası. Yine beceremezseniz bir yardımcı çağırarak bu bossu kesmeniz mümkün, fakat Sekiro bu opsiyonları ortadan kaldırmış.
Oyun girişte gerçekten çok zorluyor. Özellikle ilk bosslar ve mini bosslar gerçekten aşırı zorluyor, çünkü mekaniği öğrenmek Sekiro'da ilk kural. Normal düşmanlar da aşırı basit kaldıkları için direkt dalarak öldürüyorsunuz fakat bosslarda R1 spam ile alamadığınız için anında tökezletiyor oyun. Fight üç adet hamleden oluşuyor, eğer düşman üzerinde kırmızı simge çıkmazsa doğru zamanlama ile reflect yaparak düşmana posture hasarı vermek, eğer çıkarsa ve atak ileriye doğru dümdüz bir saldırıysa B tuşu ile ileri atılıp mikiri counter yapmak, eğer değilse atağın geldiği şekle göre düşmanın tepesine basıp zıplamak, direkt zıplamak ya da tamamen uzaklaşmak gerekiyor. Genelde de deneme yanılma ile çözülüyor işin doğrusu bu ataklar. Bu sistemi kaptığınız anda olay sizin düşmanın temposuna uyup agresif bir biçimde düşmanı bitirmeniz üzerine kurulu. Sekiro agresif oyunu aşırı ödüllendiriyor, düşmandan hasar almayacak şekilde pata küte saldırıp parrylerseniz çok hızlıca bossu indirebiliyorsunuz. Eğer bu kadar becerikli değilseniz ki ben de değildim, düşmanın posture'u ağır ağır düşmeye başlıyor. Bunun düşmemesi için de ya bossu yarı cana kadar getirmeniz gerekiyor, genelde yarı cana geldiklerinde stun yiyorlar bir kaç saniye, ya da kısa molalar ile hızlı şekilde saldırmanız gerekiyor. Sizin de posture barınız bu süreçte arttığı için, eğer düşmanı parrylerken bir anlık hata yaparsanız stun yiyor ve düşman hızlıysa o hasarı direkt alıyorsunuz. Biraz sıkıntılı işin doğrusu.

Oyunun hikayesi de mevcut ama açıkçası gram ilgilenmedim ve direkt skipledim. Souls oyunları hikaye anlatmak konusunda baya sıkıntılılar. Anlatıyorlar ama gerçekten anlamak için uğraşmanız lazım, ben uğraşamam diyerek salladım.

Çevre detaylarından bahsetmek istiyorum, ciddi anlamda Japon mimarisi ve doğu esintileri var oyunda. Resmen Japonya tarih ve kültür turu attırıyor oyun, bir yerden sonra ufak bir sıkıcılaşmıyor değil overdose uzakdoğu ama, okey.

Oyunda grindlanabilecek attack power var, sonlara geldiğinizde bir item ile 5 Skill Point karşılığı bunu alabiliyorsunuz, düşmana vurduğunuz hasar ve posture hasarı artıyor ama bir tık minimal bir artış sonlara doğru. Sırf bunu grindlayıp boss a tek atmak gibi fantezileriniz varsa çok tavsiye etmem.

Bosslar konusunda da bence hepsini kesmeniz oldukça önemli, çok kilit itemlar bu bossların arkasına saklanmışlar ve oyunu bitirebilmeniz adına önemliler. Doğru sırada keserseniz ki öle öle doğru sırayı zatne tahmin edebiliyorsunuz, oyunu kolaylaştırmanız olası.

persona 5 royal

Kasım 2022 itibariyle PC'ye de sirayet etmiş olan Persona 5'in DLC'li sürümüdür. Açıkçası bu sayede de PC üzerinde oynayabildim ve söyleyeceğim bir iki şey var.

Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor ki, ben bu oyunu baya oynamak için takla attım, hatta ciddi ciddi bir Playstation sahibi olsam mı diye düşünmüştüm, PC aldım yılların PC'cisi olarak, hatta RPCS3 ile oynanabilir hale geldiğinde de bir göz atmıştım ama framerate tatsız olduğu için vazgeçmiştim. Zaten o sıralarda da Atlus açıklama yapıp "ehe bir bekleyin bakalım getireceğiz heralde" tarzında tease etmişti, ve geldi de yani. Hatta Persona 4'ü muhtemelen o sıralarda PC'ye port ettiklerinde direkt oyunu alıp bitirmiştim, gayet hoş bir işti, ama o oyun gerçekten de bir PS2 oyunu olduğunu dibine kadar hissettiriyordu. Gerek bölüm tasarımları ile, gerek animasyonların kütüklüğü ile diyorsunuz ki Persona 4 Golden direkt PS Vita'ya çıkmış bir oyun, yani insan bir öeh ediyor.
Oyunun en ilginç yanı tarzı ve stili diyebilirim. Daha önceki Persona oyunlarını oynadıysanız ya da gördüyseniz ciddi anlamda bir artistik dizayn farkı göze çarpıyor. Sevip sevmeyeceğiniz sizin kişisel tercihinizdir tabii ki de kimsenin bakıp bu sıradan bir oyun işte diyeceğini ben sanmıyorum. Puanından dolayı da ilginizi çekmiş olabilir çünkü gerçekten hayli yüksek bir puana sahip metacritic üzerinde.*
Tamamen yabancı olup merak eden varsa, Persona aslında bir yaşam simülasyonu oyunu. Oyunlar birbirinden hikaye olarak bağımsız, lore olarak bağımlılar, o da aslında Persona nedir, niye bu dünyada böyle şeyler oluyor seviyesinde şeyler ve açıkçası seriye ben de 4. oyun ile daldığım için çok net bilmiyorum. Sizin karakteriniz ve arkadaşları dungeonlara girip fightları tamamlıyorlar. Ancak Persona'da gelişme burada sonsuz fight yapmaktansa karakter ilişkilerine ve sizin karakteri geliştirmenize bağlı. Yani karakteriniz diğer kişiler ile ne kadar bağ kurarsa o kadar güçlenmekte, buna ait bir sistem de mevcut. Oyunu oynadığınızda kısa sürede öğrenebilirsiniz zaten. Ek olarak yine öğrenci olduğunuz için para kazanmanız lazım, konuşmalarda belli başarıları elde etmek için sosyal skillerinizi de geliştirmeniz gerekiyor. Oyunun çok büyük bir oranı aslında bu sosyal tarafta geçiyor.

Ben henüz oyunu bitirmedim bu arada, ama oldukça ciddi bir kısmını tamamladığımı düşünüyorum. Bu oyunun çok ciddi bir eksisi mevcut. Hem eskiden Persona oynamış olanlar, hem de oynamamış olanlar için. Dördüncü oyundan aşina olduğum bir durum söz konusuydu, o dönemin oyunlarında şartlar bu şekilde olduğu için açıkçası çok yadırgamamıştım, ancak bu oyunda da baya günlerinizi planlayıp ona göre oynamanız gerekiyor, sekizinci nesil konsolu hedefleyen bir oyunda bu şartların olması bana çok ilginç geliyor. Eski oyundan yine aşina olduğum için ben sıkı tuttum baştan beri ama yine de acaba diye soru işaretindeyim sonu görüp göremeyeceğim konusunda.
Eski oyuncular için de, oyunun ambalajı dışında gerçekten içerdeki sistem çok aynı. Resmen formül aynen alınıp güncel grafiklerle yeni bir setup üzerinde kurulmuş gibi. Ben bu konudan baya hayal kırıklığına uğradım diyebilirim. Bir önceki oyunun üzerinden 8 sene geçmiş ve baya aynı mantık ile yapılmış oyun, üzücü baya.

ilginç geliyorsa Game Pass üzerinde ücretsiz ve gerçekten şans vermeye değer. Ama oyun gerçekten sabır ve ilgi istiyor, eğer bu ikisine sahip değilseniz çok tavsiye etmeyebilirim. Değişik ama güzel bir deneyim istiyorsanız kesinlikle tavsiye edebileceğim bir yapım Persona 5.

Edit: Oyunun ana içeriğini bitirdim, royal ile gelen yeni sömestra geçtim. Ben yorumlamamı yaparken 3. dungeonu bitirmiş, dörde geçiyordum ve oyunda bir tanesi tartışmalı olan 8 dungeon var. Oyun ilerledikçe fikrini gerçekten değiştiren neler oldu derseniz, birincisi, good ending'i almak dördüncü oyundaki kadar kanser değil öncelikle, dördüncü oyunda öyle seçimler vardı ki gerçekten anlamanız çok zor, burada biraz daha bariz seçimler işin açıkçası, confidant tamamlamaya da sanıyorum gerek yok royal içeriğini istemiyorsanız hatta, sadece belli sorulara doğru cevap vermeniz gerekiyor, o seçimler de zaten oyuna kaptırdıysanız yapacağınız seçimler.
ikinci olarakta dungeonlardaki çeşitlilik, ben tasarımlarında artık düz koridorlar yerine bir şeyler yapmalarını takdir etmiştim, fakat ufak tefek eklemeler olacağını düşünmüştüm sadece, işin doğrusunu söylemek gerekirse de aslında böyle, fakat o kadar güzel şekilde mekaniği yedirmişler ki insan farklı bir şeyler yaptığını sanıyor. Ek olarak puzzle kısımları da eklenmiş olması ki yani fena olmadığını belirtmem gerekiyor. Aşırı kompleks şeyler değiller kesinlikle, tempoyu değiştiriyorlar.
Arkaplandaki günlük yaşam simülasyonu kısmı tamamiyle aynı demiştim, bu tamamiyle haklı olduğum bir konu, sistemi anlamanız oyunu doğru oynamanız açısından bir şart. Aslında takımdaki üyeler bile çok benzerler temelde, farklı kişilere atanmışlar. Dungeon tarafında dövüşlerde eklenen özellikler var, silah kullanımı, açıkçası dövüşte "acaba zayıflığı buna mı" diye düşündüren bir faktör olmanın ötesine çok geçmiyor, showtime atakları, yani coollar ve oyunu kolaylaştırıyorlar, baton pass olayı, yine oyunu kolaylaştıran bir özellik, eski oyunlarda aynı karakter ile tekrar tekrar vurmanız gerekiyordu, burada turu geçmeden diğer karakterlere zıplayıp daha yüksek hasarlar verebiliyorsunuz, rakibe tur vermeden indiriyorsunuz. Asıl gerçekten güzel olduğunu düşündüğüm eklenti technical vuruşlar. Düşmanlar vurduğunuz hasar türünde debuff yiyorlar ve bu hasarları uygun başka bir hasar türüyle kombinleyip çok daha yüksek hasar vurabiliyorsunuz, misal yanan bir düşmana rüzgar ile vurduğunuzda ekstra hasar vuruyorsunuz, bir de bu olay baton pass ile birleştiğinde baya güçlü hasarlar çıkabiliyor. Normal zorlukta ben çok rahat şekilde bu düşmanları hallettim, açıkçası bir iki defa dışında, ki onlar da benim kaşınmam, ölmedim, yetersiz hasarda da kalmadım, ancak daha yüksek zorluklarda çok daha efektif olur, oyunun kolaylığı biraz bu sistemi gereksiz kılmış normal zorlukta.
Mementos diye genel bir dungeon oluşturulmuş ve önceki oyunlardaki gibi yan görevler burada yapılıyor, önceki oyunlarda o dungeon kapanmadan bir an önce yapmanız gerekiyordu, burada o şart kaldırılmış, mementos içinde bulup hallediyorsunuz, ayrıca burada da geçirdiğiniz zaman size ek olarak item da sağlayabildiği için daha iyi. Yine kasılmak için kullanabiliyorsunuz da, zaten standart ilerleyişiniz ile gerçekten ciddi level alabiliyorsunuz, ben hiç grind yapmadım sadece tüm görevleri hallederek 80 levela kadar ulaştım ki sanırım geliştiriciler 60 level civarında bitmesini düşünmüşler, özellikle bir noktadan sonra atabildiğiniz instant killer ile deli experience alıyorsunuz.
Kabaca aslında dediklerim örtüştü, sadece detaya inildiğinde hakkını vereyim dediğim şeyler gördüm bir kaç tane, onları da ileteyim dedim. Yine bile oldukça ve oldukça iyi bir oyun Persona 5. Ben bu kadar şikayetçi olsam da, bir noktadan sonra büyüklüğü beni yorsa da ki bir önceki oyun da gerçekten çok uzun hissettiriyordu, bu da aynı, DLC'yi de bitireceğim.

6. oyun üstü kapalı şekilde tease edilmiş sanırım, ki yani dürüst olalım birbirimize, atlus'un elindeki markaların oyunlarının nerdeyse hepsi temelde aynı, Shin Megami Tensei oyunu hepsi zaten, Shin Megami Tensei 5 ki en son çıkan oyunları sanırım, biraz bakıp üstüne Persona 5'e baktığınızda aynı oyun olduğunu görürsünüz zaten. Sistemlerden tutun Shadow yani Personalar bile birebir aynı, hatta abimler hiç kasmamışlar skillerin adları, personaların adları görünümleri zayıflıklar falan tamamen aynı, derinde değişen bir şeyler vardır, oynamadım bilmiyorum, oynayacağımı da sanmıyorum. Persona'nın çekici yanı teması, yani Persona'ya benzeyen kaç tane RPG oyun gördünüz? Shin Megami Tensei ise uzaktan bakıldığında sıkıcılık abidesi gibi duruyor ve elimi bile süreceğimi sanmıyorum, ki genel kanı da buna çok yakın olarak görüyorum, SMT V'i de sadece Switch'e çıkarttılar, adamlar da farkındalar belli ki. Onlarla uğraşana kadar Persona'ya yüklenin. Hatta bence Catherine bile oldukça ilginç bir işti ki Persona'nın temasını ciddi anlamda kullanıyor, bunları falan çıkartın. Zaten doğru düzgün evrenin kurallarını da anlatmıyorsunuz, seri oyunları tema dışında birbirinden de bağımsız, bunlara vakit harcayana kadar ben olsam bu seriye ekstra ne eklerim diye uğraşırım. Gerçekten piyasada bu kafada oyun yapan firma az, yani çok sıradan hayat hikayelerini temel alan ancak bir anda değişip ilginçleşen bir konsepte sahipsin. Bence diğer serilere harcanan emek ve zamanı boşverip tamamen bunları yapsalar muhtemelen çok çok daha iyi bir yere gelecekler. Temeli koruyup yepyeni stil ve karakterler ile Persona 6 yı çıkartın, siz de mutlu olun biz de, zaten kaç sene oldu 5 çıkalı, Sega çatısı altındasınız, Ryu Ga Gotoku stüdyosunda bu tarza yenilik getiren abiler var, çok güzel de uydurulur Persona'ya, çıkartın bu şekilde güncel konsollara ateş edelim. Aman eski nesile çıkacağız aman el konsoluna çıkacağız diye 5'i bile acayip zorlamışsınız, animasyonlar falan sırıtıyor, yazık yani.

cd projekt red

Dün yaptıkları gövde gösterisinin aslında öyle bizim için çok hayırlı olmadığını anlamamız gereken firma. O kadar IP yatırımcıya show yapmak için açıklanır. Piyasaya da ilginizi bir alalım azıcık hisseler adam olsun mesajı aslında.

Projelerin hepsi direkt içeride geliştirilmiyor bu arada, buna da dikkat etmek lazım. Ciddi bir hacme gelmiş CDPR, yine agresif bir politika ile çalışıyorlar. Finansal olarak yine kendilerini zorlayabilir, umarım süreçleri zamanında yönetip finansal krize girmezler yine. Planlanan oyunlardan biri bile ertelense bence yine kıçı başı dağıtabilirler. Bir Cyberpunk vakası daha yeriz.
Yine içeride geliştirilmemesi önemli, ana stüdyonun vizyonunu en azından biliyorduk, yeni yönetmenler ne yapacak, soru işareti.

Marcin Iwinski nin Chairmanliği bırakması da ayrı bir sürpriz, sanıyorum Cyberpunk olayı sonrası artık bünyesi kaldırmamaya başladı ki çok doğal geliyor bana. Ek olarak bir kaç yeni C-Level alınmış firmaya. Bunlar işlerin selameti açısından ciddi değişimler. Keza arkadaşların oyun sektörü deneyimi var mı, söylenmedi, çok güzel prompterdan okudular sadece. Bu kadar büyümüş bir firmaya bu denli C-Level şart tabii ki, ama gelişmelere bakmak lazım.

Özetle, stüdyonun geleceği aslında baya belirsiz. Zamanla göreceğiz ne yöne doğru gideceklerini, umarım piyasada onları farklı kılan özelliklerin peşinden giderler. Bir EA olalım manyaklıklarına girerlerse, olamazsınız abi. O başka bir business.

rick and morty

Yine bir şaka maka malzemesi yok ise 6. Sezon duyuruldu Eylül ayı için. Kimsenin haberi yok. Olayın vahameti ve dizinin ne kadar aşağıya gittiğinin farkında mısınız? Bu dizi 3. Sezon başlangıcında McDonald's a 90 larda üretilen sosu tekrar ürettirdi, reklamdır değildir önemi yok, yemek için insanlar firmaya saldırdılar mı, evet. Bu noktadan sessiz sedasız sezon duyurusuna döndük.

Hala daha Dan Harmon ve Justin Roiland sağda solda başka işler kovalıyorlar. Ben yine düşük profilli bir sezon bekliyorum açıkçası. Bu sezon da yine filler izleyip belki bir bölüm için izleyeceğiz. Valla ekip böyle bir cevheri bırakıp saçma sapan şeylerle ilgileniyor, bu beni acayip üzüyor. Bu sezon da boşa atılan kurşun muhtemelen. Daha geçen sezon çıkalı ne kadar oldu ki?

elden ring

9 saat civarı oyun deneyimim sonnunda merak edenler için bir kaç not yazacağım. Merak etmeyin, spoilerlık bir durum yok çünkü bana da biri bir şey dese sanırım spoiler olur.

Oyun mekanik anlamında tamamiyle dark souls'un daha cilalanmış hali. Zıplama ise şu an için kafa karıştırmak dışında herhangi bir işime yaramadı. Atıyorum, bir noktada yukarda item var ya da yol ordan, dark souls mantığı ile düşünerek nerden giderim derken tuşa basınca "ha zıplıyorduk ya" diyerek devam ediliyor.

Keşif kısmı abartılı seviyede kastırma olmuş bana kalırsa. Açık dünyaya çıktığınız andan itibaren hiç bir destek yok oyundan. Her yere de işin doğrusu gidebilirsiniz gibi duruyor. Oyun size bu noktaya gitmemen gerektiğini açık dünyada Dark Souls zorluğu yaşatarak hissettiriyor, nasıl yani diyecek arkadaşlar vardır, baya tek yiyorsunuz. Diğer düşmanlara da nerdeyse tek atıyorsunuz ya da direkt tek atıyorsunuz. Yine açık dünyada biraz az hasar vurduğunuz tüm düşmanların olduğu bölgeler yine "grindla da gel baba" dedirten yerler, çünkü kasacak bir şeyler var sizi orada, emin olun. Kaybolmanızı bir nebze engelleyen tek şey bu, fakat yine de kayboluyorsunuz. Haritayı açmaya çalışırken bazı dungeonların yanından geçtiğinizde haritaya size işaret koyabiliyor oyun lütfedip, o da olmasa sanırım dungeon bulamayacağız gibi.
Açık dünya tarafı düşündüğüm gibi, biraz üzücü bence, çünkü standart oyunlarda alıştığımız şeylerin üzerinde şeyler ben açıkçası pek görmedim. Düşmanların kendi bölgeleri var ve oralarda spawn oluyorlar. Açık dünyada bireysel olarak vurdukları hasar oldukça komik bir souls için. Ama kalabalık oldukları ve genelde de grup dalmayı sevdikleri için o souls zorluğu hala var. Dungeonlarda ise olay tamamen değişiyor, direkt souls standartlarına geri dönüyorsunuz.
Dungeonlar için yine diyeceğim bir diğer üzücü nokta da, çok basit dizaynlara sahip olmaları. En azından benim girdiklerim için, ki 6-7 tane bitirmişimdir, çok kısa düşman sekansları üzerine bir boss fight geliyor karşınıza. Kimisinde hiç düşman göndermeyip doğrudan boss yollayabiliyor, ya da boss yollamayanları da mevcut. Boss dahil 5 dakikada girip bitirebileceğiniz kadar basit yapılara sahipler. Bosslar ise, beni yine üzen bir nokta olarak, bazıları hiç özel düşman değil, açık dünyada karşılaştığınız bazı düşmanların dungeon içindeki muhtemelen ekstra cana sahip halleri. Özel pek bir yanları yok. O detaylı ve güzel boss fightlar yerine ben daha çok özensiz işler gördüm. Tabi arada da eşsiz şeyler var gibi duruyor, hakkını o konuda yemeyeyim. Ama ben dungeonlarda özellikle büyük olanlarının olacağını ve baya standart bir souls bölümü kalitesinde olacağını bekliyordum, henüz öyle bir yere denk gelemedim.

Şu da çok komik ki, oyunda herhangi bir ilerleme kaydedip kaydetmediğim hakkında en ufak bir fikrim yok. Bir noktada bir şeyler olacaktır diye umuyorum ama şu an baya vurdum ata koş baba koş mantığıyla dağ bayır çimen geze geze oynuyorum. Ama ciddi anlamda azıcık kafamı sağa sola eğdiğimde inen balta ile dümdüz olduğum seviyelerdeyim, yani o kadar oynamaya bile başındayım denebilir oyunda, o yüzden çoğu şey hala daha havada denebilir.

Şimdilik bazı noktalarda beni üzmekte oyun. Ama açılamadığını düşünüyorum daha, tamam çok güzel açık dünya yapmışınız, dünya kadar yer görüyoruz iyi güzel ama ben bu oyundan gezme simülasyonu deneyimi beklemiyorum. Umarım açıldıkça çok çok çok daha iyi bir iş olur.

Ama şunu da demeden edemeyeceğim, bugün ikinci gün hatta oyuna göre üç oldu sanırım, framerate sorunları ciddi anlamda ve devam ediyor. Kimi bosslarda hayati anlarda hasar yedirtebiliyor 0 frame düşünce oyun. Yine Network tarafında sorunlar mevcut, özellikle ilk gün sürekli multiplayerdan düşüyordu herkes. Bugün bir tık daha iyi gibi.

atomic heart

2022 Q4 te çıkacak bir Polonya geliştiriciye ait FPS oyunu. Mundfish adlı pek adı sanı duyulmamış bir firmadan geliyor.

Oyun kafa olarak çok güzel duruyor, oynanışta atmışlar abimler iki tane, gayet yeterli görünüyor. Bu oyuna dair bir iki endişem var ki ilki gameplay'in ne kadar sıkıcılaşabileceği yönünde. Genelde bu tarz işlerde bu çok olası oluyor, evren oyuna sizi çekiyor ama oyun kısmı sizi bir noktada sıkabiliyor, stüdyonun yeni olmasından kaynaklı böyle bir endişem var. ikinci olarak, oyun sandbox bir oyun mu, açık dünya mı, lineer mi, buna dair tam bir detay görememem. Açık dünya ya da sandbox olması da oyunun bu açılarda ne kadar geliştirilebildiğine dair insanı merakta bırakıyor. Gördüğüm kadarıyla 50 kişilik bir stüdyo. Grafiklere de ciddi zaman harcandığı ortada. Gameplayi toparlayalım, e bir de açık dünya yapalım falan derlerse nasıl bu insan gücünü dağıtacakları soru işareti ki eğer lineer bir iş değilse ki olacağını hiç sanmıyorum, bir noktada ciddi batırmasını beklememiz gerekiyor gibi geliyor bana.

Çıksın görelim, ben meraktayım açıkçası.

sözlük yazarlarının itirafları

Tam sikko bir hıyar serzenişi muhtemelen ama insan delirdi mi deliriyor işte.

Öğrencilik hayatını bitirir bitirmez büyük bir holdingte iş buldum fakat bu tam olarak mükemmel bir şey değil. Bilgisayar Mühendisi olarak okuyup okulu bitirdim. Bulduğum iş ise enerji sektöründe ve denizde. Zaten piyasaya az hakim olan arkadaşlar işyerini çözmüştür. Yazılımcı olarak alacağım paranın çok üstünü veriyorlar ama paraya karşı hiç bir zaafım olmadığını şu süreçte öğrendim sanırım. Bir insan maaşı geldiğinde siklemeden maaş yattı bildirimini siler mi? Sıçtığımın parasını harcamaya gram hevesiniz yoksa evet. Yurtdışında yaşıyorsun işin gereği ve soktuğumun parası orda var ama asla dokunamıyorsun. Ne yapayım ben o parayı?

Bir diğer mesele, yahu bir insan hayatının her noktasında bir gemiyi düşünmek zorunda bırakılır mı? Bizim işimiz bunu gerektiriyor. Yurtdışından ülkeye izne geldiğinde bile iş götünün peşinde bir şekilde yol bulup geliyor. O kadar tribe sokuyor ki insanı şu saatte şunu yazarken bile acaba sikko bir şey olup bir yerden salak salak iş gelir mi diye bekliyor insan. Zaten mesaili çalışan elemanız, daha ne diyebilirsiniz de, yok abi. Her an herhangi bir şekilde başınıza iş ile alakalı bir şey gelebiliyor.

Bir diğer sorun ise yalnızlaşma. Heralde hayatımın en yalnız dönemini yaşıyorum. Zaten yurtdışında yaşıyorsun ve gemiye kilitli haldesin. Aynı 30-40 insanın yüzüne her gün bakıyorsun. Ama herkesten o kadar başka bir dünyasın ki, insanlar ne kadar iyi insanlar olsa da, sen aralarındaki en garip varlık olarak kalıyorsun. Öbür türlü zaten başka insan görme şansın yok, zamanla da zaten ülkedeki arkadaşlarım da siklememeye başladı, ben de kendimi ciddi oranda alkole verdim. 1 sene sonunda karaciğer rahatsızlıkları başladı. Sosyal ortamda yalandan içen bir adamdan tam anlamıyla sarhoş bir adama dönüştüm. Ülkeye döndüğümde ilaç tedavisine başladık, daha 30 yaşımı görmeden.

Bende bir de mükemmelliğe erişme ve işleri optimize etme hastalığı var. iş tekrarlamaktan ise ölümüne nefret ediyorum. Benim yaptığım işe tüm personel kendilerini gram zorlamayacak eforlarla beni inanılmaz rahatlatabilirler. Bunun yerine "zaten bu işi yapan biri var" zihniyeti ile yaptığı da yapmamaya başladı. Aralarındaki en genç insan benim, koca koca adamlara laf söylemek istemiyorsun, zaten söylesen de kimse yanında olmuyor, gemicilik kendine salak salak bir standart tutturmuş öyle sonsuza kadar devam etme derdinde.

Bir sene çalıştım sadece ve bu süreçte o kadar yoruldum ki, gerçekten aynı pozisyon içerisinde bir ay bile çalışmaya gücüm yok. Şirketin ülkedeki pozisyonlarında değerlendirilmek üzere şansımı deneyeceğim. Umarım olur da doğru düzgün bir hayat kurup akıl ve ruh sağlığımı koruyarak hayatıma devam edebilirim. Ülke öyle sıkıntılı bir dönemde ki, olumsuz bir durumda sırf akıl sağlığını korumak için istifa edeceğim bir işten ister istemez istifa edemiyorum. Azıcık şu hayatta şansım varsa bu beyaz gibi görünen masmavi yaka pozisyondan kurtulup az maaşa gerçek beyaz yaka hayatına geçerim. Çünkü gerçekten kaldırabilecek gücüm kalmadı.

the matrix resurrections

Bu filmin nasıl tartışmalı bir film olduğunu anlamadım. Sert gireceğim belki biraz ama bu filmi iyi bir matrix filmi olarak görüyorsanız, gerçekten Matrix'i algılama şekliniz baya farklı. Hayır arkadaşlar bu filmi bende başta acaba Lana Wachowski'nin protestliğini kustuğu için kötü dendiğini düşünüyor olabilirsiniz ama sorun gerçekten bu değil.

--spoiler--
Bu film kocaman bir neden sorusu. Her detayı ilmek ilmek örülen bir seride insan hayretle "amaç?" ne diye bağırıyorsa bu film olmanın yanından bile geçmemiştir. Bu detaylılığı gerçekten beklemiyordum, obsesiflik seviyesi bu ve günümüz izleyicisini kaçıracak bir detay, ama ya içini de full boşaltmaya ne gerek vardı?

O kadar hiç anlamayıp filmin içini boşaltmak ki, bir isa figürü olarak insanlığın kurtarıcısı gibi var olup insanoğlu için gerçekçiliği arttırmak adına var olan karakter olan Neo, bu filmdeki olayı pil olması. Neymiş efendim işte Trinity ile çok yakınsalar acayip elektrik üretiyormuş falan. Komik misiniz abi?
Hadi geçtim bunu, ki geçilecek bir şey değil, Morpheus diye çıkarttığınız karakter. Yani amacımız pazarlama mıydı sadece, tartışma olsun da ordan da reklam dönsün. Şaka gibi. Bir rotası da yok. Filme girişi bile ayrı komik, neymiş işte bir karaktere geliyor sonra a bende sorguluyorum var bir şeyler galiba diyor ve hap alıp saf değiştiriyor ve doymuyor Morpheus oluyor. Artık ilk filme saygısızlık bu. Neo sırf bu dönüşüm için ne kadar süre harcıyor, bu vatandaş baya maşallah 3. Dk da dönüşümü tamamlıyor. Onu da geçtim, karakteri ayrı bir şaka. Bir noktada o mentor karaktere dönüşüyor, sonra gayet gevşek birine. Bir aranız olsun.

Filmin ilk kısmında işte şakalı makalı hadi Neo yu kurtaralım derken çok yakışmasa dahi geri kalanına kıyasla kurtarıyor. Neo içeriden çıktığı anda kayış inanılmaz kopuyor. Neo Agent Smith ile denk geliyor, bir şeyler oluyor Smith saf değiştirmiş, neden belirsiz, çünkü bu işbirliği sonucu ne kazandığını bilmiyoruz. Aynı sahnede eski oyuncular bir selam çakıyor, nostalji damarı kaşımak dışında bir amaç yok. Ya Merrovingian gibi full anlamlı ve Shakespeare tarzı konuşan bir karakteri boş boş kameraya bağıran herif seviyesine düşürmüşler. Bu mu abi, her filmde st gibi metafor kasan adamlardan biri bu.

Io keza apayrı fiyasko. Niobe lider olmuş falan, ilk başta Neo yu sırf saldırı gelmesin diye içerde tutuyor, tamam. Sonra 5 dk konuşup olay çözülüyor. Bu mu abi?

Trinity kurtarılması ayrı bir komedi, geçtim sonrasına, kurtarıldı, ee nolacak şimdi, hiç bir cevabı yok. Yeni karakter öldürüldü, sebep yok. Geçmişe dair zaten açıklama da yapmıyor.

Estetik olarak hala bir Matrix ama içi bomboş bir matrix. Müsamere tadında bir iş. Film özetle bugüne kadar ektiği şeyleri siliyor. Ve bir amaç yine yok. Amaç filmin en en büyük eksisi.

Şöyle bir eleştiri gelebilir, filmde de zaten buna çok gönderme var, işte filmin eskisi gibi olursa izlemeyeceği falan, ya git başka IP mi yok elinde, böyle saçma sapan bir film için kopan reklam bütçelerine yazık. Zamana yazık. Komple yazık filmi bu film.
--spoiler--

edit: Filme dair çok sayıda yoruma da baktığımda mantıklı olabilecek bir yorumlar var. Yani en azından bu yapılanı açıklarken kullanılabilecek bazı argümanlar.

ilki, orijinal formülün bugünün seyircisi için uygun olmadığı ve deneysel bir şey denediği, Evet bu söylenebilir, görece kabul de görebilir de, Matrix'in buna ihtiyacı olduğunu kesinlikle sanmıyorum. Standart formülünde bile yeterince iyi bir iş yapabilirdi.
ikinci olarak Lana Wachowski'nin kendi sanrıları dolayısıyla yapması. işte orijinal filmde yapmış oldukları "binary" tercihler, kendisinin tamamiyle karşısında olduğu bir konu olan white male supremacy kafasındaki topluluğun ilk filme ithafen red pill ismini almış olmaları gibi şeyler dolayısıyla bu filmde bunların hepsini ezip geçmek istemesi. Yani bu da çok komik bir yaklaşım bana sorarsanız, ilk film artık kült bir eser. Sen ilk filmden çok daha iyi bir film yapsan da bu filmi yok edemezsin artık ki edemiyor da.
Üçüncü olan ise ki elimizdeki verilere bakarak en olası olan, Warner Bros'un öyle ya da böyle bu seriyi dirilteceğiydi. Lana Wachowski filmi üstlendi ve yeni bir Matrix yapılmaması adına bizzat kendi eliyle yapıp önce parasını aldı, sonra Warner Bros'un eline enkaz bırakıp sıçıp bıraktı.

Bana sorarsanız buradaki üçüncü ve ikinci argüman bana düşününce bir tık Lana Wachowski'nin yaptıklarına anlam yüklemek adına mantıklı geliyor. Ama yine de what's done is done.

vampyr

Epic store bedava veriyor. Bence kesinlikle alınıp oynanması gereken oyun.

the witcher

Dizisinin ikinci sezonunu yeni bitirdim ve üç beş kelam etmek istedim.

--spoiler--
Eğer serinin fanıysanız diziye girerken belli kabuller ile girmeniz şart. Bu kabullerden ilki, karakterleri aynı şekilde tutmak istememeleri. ikici olarak kendi istedikleri şekilde hikayeyi bir nebze yontmak istemeleri.

ilki için artık şu şöyle olmuş bu böyle olmuş tartışmalarını bir kenara koyalım, benim de çok rahatsız olduğum bir konu, ama yani neyse, bunun oluru böyleyse, yapacak bir şey yok. Hadi fiziksel dönüşümü anlıyorum, hikayeyi biraz ilginçleştirmek adına karakterleri de değiştirmeye okeyim eğer daha akıllıca bir şey sunacaksan. Bunları yapıp neden salakça bir iş ortaya çıkarılıyor bunu gerçekten ama gerçekten anlamıyorum.

ilk ve en radikal değişiklik olan Vesemir. Vesemir'i çok saçma sapan bir noktaya çekmişler ki neden? Hiç bir amaca hizmet etmiyor bu değişiklik. Diğer karakterler ile ilişkisini daha ilginç bir hale mi getiriyor? Hayır. Daha ön plana mı çıkarıyor, kısmen ama ihtiyacı yok. E neden yaparsın ki böylr bir değişimi, amaç ne? Bu adam Geralt'ın bir yandan da akıl hocası. Geralt nasıl daha olgun bir karakter olabiliyor ki?

Eskel? Niye öldürdünüz karakteri? Zaten leshen'in adamın içine girip parazit olması falan çok saçma bir fikir. Evrende bunu yaptırabileceğin o kadar çok şey var ki. Üçüncü oyundaki Hym var mesela, ne bileyim gidip Succubus sok diziye, onun etkisi altında kalsın, Geralt ve diğerleri ile çatışsın. Hadi neyse bu salak yola girdik, Eskel'i Geralt'ın öldürmesi ne kazandırdı? Hiç. Vesemir ve diğerleri ile ara açmaksa, öyle bir dinamikte yok. Bu öldürmenin amaçları, ilki yine dizinin minority sevdası, Coen'i ön plana çıkartmak. Gereksiz bir drama yaratıp süre yemek. Başka hiç bir sebep göremiyorum. Ayrıca ne kadar oyunculara takılmayacak olsam da, ya Eskel'in kitaptaki tasviri oldukça çirkin ve öküz gibi yara izi. Üzerine basa basa demiş Sapkowski. Niye Boyband den fırlama bir karakter seçmekte baya artık pes dedirtecek bir konu. Ben sanıyorum ki bir de ilk gördüğümde, işte Eskel çok güzelmişte, sonradan Griffin in yaptığı yarayı Geralt istemeyerek yapacak, ondan sebep ikisi arasında gel gitli bir karakter gelişimi olacak falan. insan hevesleniyor bir de ya.

Diziyi ciddi anlamda tutabilmek adına ilk sezondaki o "ya bu ayrı adaptasyon ondan dolayı oyundan farklı olalım" kafası o kadar çok ve yerinde eleştirilmiş ve şükür duyulmuş ki, o estetiğe dönmeye çalışmışlar. Müzikler olsun, kareografiler olsun, oyunlarda gördüğümüz ve evrene çok yakışan detaylar.

Yeni katılan oyuncular için, Francesca fena olmamış duruyor, Filavandrel zaten görmüştük galiba ama meh, Witcher ları zaten konuştuk, Lambert'ta ışık var ama biraz daha sahnesi lazım gibi, Dijkstra çok iyi, Philippa Eilhart'a dair pek bir şey görmedik, 5 saniye mi ne göründü zaten. Meve, Radovid, Henselt, Vizimir yine yani çok kısa ve önemsiz sahnelere sahip, pek bir şey denemez. Emhyr Var Emreis, yani yine çok ekran süresi yok, ama girişi yeterince güzeldi bence. Nenneke falan hakkında pek söylenecek söz yok, çünkü ne kadar ilerleyişte önemi olsa da bu evrendeki ciddi karakterlerden değil bana kalırsa. He bir de adı verilmeden Schirru göründü. Ya da Rience tam emin değilim. Yani benim bildiğim bu kadar ekran süresi yok, bir şey diyemeyeceğim. Umarım muhtemelen bir sonraki sezon gelecek özellikle Nilfgaard cephesinden Stefan Skellen, Leo Bonhart, Isengrim, Regis gibi karakterler bu kadar erozyona uğramaz.

Dizi bu arada süresi kaynaklı bu karakterleri bence iyi tanıtamıyor. Bilmeyen birisi için takibi gerçekten zor.

Yani hepsini bir kenara bırakırsak, iyi bir Witcher hikayesini yaratan her daim evrenin ve karakterlerin griliği. Anlattığınız hikaye ve karakterler ne kadar gri ise o kadar iyi bir Witcher hikayesi olmakta bana kalırsa. Nivellen bölümü mesela buna çok güzel bir örnek. Ya da animasyon film keza çok gri bir hikaye anlayıp başarılı olmuştu. Dizi nedense ısrarla bu yolu sallayıp resmen iyiler ile kötüler hikayesi anlatma yoluna gidiyor. Arada bu griliği en azından kullanıyor, biraz ordan toparlıyor.

ilk sezonun üstüne koymuş ama hala daha yeterli olmadığını düşünüyorum ben.

--spoiler--

halo infinite

Hikaye modundan beklentim lineer bir oyun iken Far Cry modunda bir iş olarak çıkmıştır. Bu açıdan bir tık üzdü, elim gitmiyor pek oynamaya, bakalım ne olacak.

death stranding

Yakın zamanda alıp oynamaya başladığım, şu entrynin yazımı sırasındaki en güncel Hideo Kojima oyunu. Açıkçası trailerlarından falan bakarak aşırı soğuk duruyordum oyuna, ama Kojima'nın da nasıl bir direktör olduğunu bildiğim için "ulan yapmıştır yine bir şeyler" demekten de kendimi alıkoyamıyordum. Nitekim iyi indirime girdiğini düşündüğüm için aldım ve üzerine biraz kelam etmek istiyorum.

Bu oyun aslında yeni bir Metal Gear Solid V: The Phantom Pain. Ne alakası var diyecek arkadaşları şimdiden duyabiliyorum, şöyle açıklayayım. MGS V, ne kadar gizlilik oyunu temalı bir iş olsa da aslında size problemler çıkartıp, önünüze de bir takım alet edevat vererek bu sorunların üstesinden nasıl geleceğiniz ile alakalı bir işti. Death Stranding'te temelinde böyle bir oyun. Zaten Kojima da çok gizlememiş, menü tasarımları, üretim sistemi gibi şeyler aynı. Farklılık olarak, MGS V'te kaynak toplamak oldukça basit fakat üretim uzun sürmekte iken burada kaynak toplama işi asıl olay olmuş ki oldukça mantıklı.
Savaş mekaniklerinde bile zorlasanız altında MGS V'teki sistemin bir benzeri söz konusu. CCQ aynı mantıkla çalışıyor muhtemelen, ben MGS de pek bulaşmıyordum. Silahlardaki mantık ise nerdeyse aynı, yine oyunların üzerindeki konsept kılıfı farklı, ama oyun mekaniği olarak baktığınızda aynı, ölümcül ve sersemletici silahlar söz konusu. MGS silah üzerine kurulu olduğu için çeşitlilik haliyle çok daha fazlaydı.
Death Stranding'i ise MGS'den ayıran şeylerin başında online altyapıya sahip olması yatıyor öncelikle. Birilerinin sizin de faydalanabileceği araçlar bırakması bir noktadan sonra inanılmaz nimet olarak geliyor çünkü oyun sinir bozucu noktalara gelebiliyor kimi noktalarda. Misalen ilerleyişinizde yağmur yiyorsunuz ve sırtınızdaki tüm kargo yamulabiliyor. Birinin bıraktığı şemsiyeler bunu düzeltebiliyor bir anda, yoksa sizin yapmanız gerekebiliyor. Ya da oyun bir noktasında artık sırtınızdan yükü büyük oranda atıyor, araçlar ile otobanı kullanarak ilerlemeye geçiyor. Otobanı yapmak için gereken materyaller ciddi, ağırlıklarının fazla olmasını bir kenara bıraktım, yanınızda çoğu zaman spesifik olarak bu işe girişmiyorsanız olmuyorlar. Herkes sağda solda üç beş bulduğunu koyarak yolu tamamlıyor. Tek başınıza bunları bitirmeniz çok ciddi zaman kaybettirecektir.
Kaynak yönetimi, MGS V'te açıkçası makro anlamda bir kaynak yönetimi mevcut, ama bir noktadan sonra tamamen anlamını yitiriyor. Death Stranding'te ise bu hem makro hem mikro açıda var ve sürekli tepenizde geziyor bu sistemin önemi. Yanınıza neler almanız gerektiği çoğu zaman ciddi önem taşıyor. Yine online açıdan konuşursak, offline oynamaya çalışırsanız bu oyunu oyunda tüketeceğiniz boş zamanı kat kat arttıracaksınız.
Grind konusunda da, MGS V'ten farksız aslında. Severseniz sıkmadan yan görevleri tamamlarsınız, yine orada olduğu gibi temelde birbirini tekrar eden yan görevler silsilesi var. Diğer oyunlara kıyasla bunların kabul edilir olmasının sebebi ise, yani aynı şeyi farklı şekillerle yapabilmenin çok yolu var, tercihi size kalmış oluyor. Ya da durağınız yolun üstünde olacağı için alıp geçerken ürünü oraya da bırakıyorsunuz.

Hikaye açısına gelirsek, Yani ilginç ama oynanıştan ben keyif aldığım için çok odaklanarak oynamadım. Hikaye biraz mekaniğe uydurulması için yazıldığı için de oynanış ile hikaye çok apayrı ilerlemiyor, evrende zaman geçirdikçe olayları anlıyorsunuz biraz. ilginç bir hikaye takip etmek isteyen için de doyurucu olabilecek bir hikaye söz konusu.

Müzikler konusunda da, beni hiç açmadığını itiraf etmem şart. MGS V'teki o şahane soundtracklerden sonra bu oyunun müzikleri ciddi anlamda boş hissettiriyor.

Bu oyun tam bir alt-tab oyunu bu arada. Arka planda bir şeyler izler ya da dinlerken bunu oynamanız çok güzel olacaktır bana kalırsa.